Veysel Batuhan Bay, 2022 Türkiye Atlı Okçuluk Şampiyonu.
Paylaş:
“Çalıştığı alanda yaptığı iş gibi ata sporlarının da gelecek nesillere aktarılması gibi paralellik gösterdiğini” ifade ediyor.
Üniversite eğitimine başlayana kadar Elazığ’da yaşamış olan Bay, Batman’da Üniversite okumak için Elazığ’dan ayrılmış, sonrasında iş hayatına atılınca tekrar Elazığ’a dönmüş. Elazığ’da bir müddet çalıştıktan sonra sırasıyla Erzurum’a ve son olarak da Balıkesir’e tayini çıkmıştır. Çocukluk arkadaşlarının hala Elazığ’da yaşadığından bahseden Bay, “Bir gün atını baktığı bahçeli bir evde yaşamak üzere Elazığ’a dönmeyi hayal ediyor.”
Çocukluğunu mahalle kültürünün yoğun yaşandığı bir ortamda geçirmiş olan Bay, Elazığ için deliler ve veliler şehridir diyor. Sözlerine biz deli derdik ama velilermiş; hal, hareket ve tavırlarından, sözlerinden, anlattıklarından çok etkilenilen, maneviyatları çok güçlü insanlardır diye de ekliyor.
Tanıyanlar bilir, biz de Veysel’in şu anki halinde veli etkisini biraz görüyoruz. Deliler ve veliler şehri deyince, meşhur akıl hastanesinden kaçan delileri şehirden toplamak için bir yol bulan hastane görevlilerinin sonunda kaçandan çok insanın hastaneye geri geldiği hikâyeyi de anlatmadan edemiyor, merak eden hikâyenin tamamını bulsun okusun diye de ekliyor.
Bu veli insanlardan Veysel Batuhan Bay’ı en çok etkileyen Tonton Ahmet lakaplı kişiymiş. Elinde bir tespih ile dolanır, insanlar korkun, insanlar geliyor diye bağırırmış. Çok hızlı konuşması ile dikkat çeker, esnafı ziyaret eder “Allah’ım affet” diye yüz kere tekrar edip esnaftan sadaka alır ama 25 kuruştan fazla da almazmış. Fazla veren olursa geri iade edermiş. Kışları Elazığ şehir merkezinde, yazları da Türkmen köylerinden olan merkeze 25 km mesafedeki Öksüz uşağı köyünde yaşarmış. Evler arası mesafenin açık ve hane sayısının az olduğu köylerdenmiş, arkadaş sayısı da az, köy kalabalık olmadığı için hayal etmeye, düşünmeye çok vakit vardı diyor. Bir de çamuru samanla karıştırıp, güneşte kurutarak oyuncaklar yaparlarmış, en sevdiği oyuncağı ise kendi yaptığı araba imiş.
Atlar ile tanışmasını ve şampiyonluğa uzanan süreci kendisinden dinleyelim.
Yazları köyümüzde geçirdiğimden bahsetmiştim, köyümüzde at yoktu. Her yaz gelmesini beklediğim bir adam vardı, Çerçici, Bingöl’den kır bir at ile gelir, köyümüzde atı ile getirdiği eşyaları satardı, senede bir ya da iki kere gelir gelmesini dört gözle beklerdik, bazen dut ağaçlarının arasından uzaktan atı ile görünür, bazen de bir gelirdim evde oturmuş yemek yiyor. Genelde dedem misafir ederdi köyde onu, o zaman adet öyleydi, çerçicilerin yemesi, içmesi, konaklaması, yemeği sağlanırdı. Bir gün kalırdı ama ben daha uzun kalsın, gitmesin isterdim. Kaldığında atı ile ben ilgilenirdim, binerdim. Çok sakin mizaçlı bir hayvandı, o zamanlar bana dev gibi gelirdi, üniversite yıllarıma kadar o ata her sene bindim yine gelse yine binerim.
Bir de tabi birçok Türk çocuğunda olduğu gibi Cüneyt Arkın etkisi, bütün filmlerini ezbere bilirdim ama en sevdiğim Köroğlu filmi idi, Köroğlu’nun kırata olan sevdası beni çok etkiledi. Cüneyt Arkın filmlerinden sadece at değil tarih ve tarihi yaşatma bilinci de aldım. Cüneyt Arkın filmlerinden beni etkileyen bir şey daha oldu, Köroğlu’nun babasının bıyığı, şu anki bıyıklarım Malkoçoğlu’na benziyor ama yaşlanınca Köroğlu’nun babası gibi bıyık bırakmak istiyorum.
Yirmili yaşlarına yaklaşırken binicilik ile daha ciddi bir şekilde ilgilenmek istedim, bir binicilik kulübüne gittim ancak çeşitli imkânsızlıklar yüzünden devam edemedim.
Üniversiteyi bitirip, işe başlayıp, yirmi beş yaşında Elazığ’a tayin olunca Tulpar Binicilik Kulübü’ne gitmeye başladım. Çiftlik sahibi Bican Aydın banka müdürlüğünü bırakıp binicilik kulübü açmıştı. Çok şanslıydım ve kulübün ilk talebesi oldum. Bican hoca ata âşık bir adamdı, at konusunda üstadımdı, bende kulübe aşk ile gidiyordum, ilk dörtnal yaptığımda hayatta bana en çok keyif ve mutluluk veren şeyin bu olduğunu hissettim, ilk doğa binişimde de attan düştüm, ondan sonra attan hiç kopmadım.
Bican hoca, atlara olan bu ilgimi görünce, trafik kazası sonucu travma geçirmiş, psikolojisi çok iyi durumda olmayan, yürümeyen, komutlara uymayan, Koparan kız isimli atın sorumluluğunu bana verdi. Her gün giderek at ile ilgilendim, çalıştım, vakit geçirdim, tımarını yaptım, Koparan kız da bir süre sonra bu ilgiye cevap verdi, psikolojisi düzeldi, binicisi ile uyum içinde çalışan harika bir at oldu.
Bir atın psikolojisi bozuk ise atı çok seven ama at ile yeni tanışmış birine verilmeli. Ben kalbi yaklaştım, sevdim, sevdiğimi hissetti. Atçılık ile yeni tanıştığım için daha önyargısız yaklaşabildim, kurallı bilgiler yerine daha çok hislerim ile yaklaştım, mantıkla değil, duygularımla hareket ettim. Koparan kız ile çalışırken hayatım boyunca attan ayrılamayacağımın farkına vardım.
Atçılık serüvenim devam ederken sosyal medyadan atlı okçuluk ilgimi çekmeye başladı, ilk olarak gidip Elazığ’daki yer okçuları ile tanıştım ve ok atmaya başladım. Atlı Okçuluk için ise Elazığ’da eğitim alabileceğim kimse yoktu. Atın üzerinde ilk okumu, yerli bir kısrağın üzerinde doğaçlama attım, ne yay, ne ok benimdi. İlk zihgirimi aldığımda zihgir bozuk herhâlde diye düşündüm, meğerse ben doğru kullanamıyormuşum.
Sonrasında Erzurum’a tayinim çıktı, koparan kız ile ayrılmam zor oldu ama sık sık da ziyaret ettim. Erzurum’a gidince atçılık memleketlerinden birine düştüğümü anladım, önce ücreti mukabilinde çeşitli yerlerde at binmeye başladım ama kafamda hep atlı okçuluk yapmak vardı. Bir gün bir cirit müsabakasını izlemeye gittim, dönüşte arabama bir yolcu aldım, tevafuk sonucu aldığım yolcu Erzurum Ilıca kulübü başkanı Erdal abi imiş onlar da Atlı Okçuluk yapmak istiyor ve sporcu arıyorlarmış, kulübe davet aldım.
Bir sonraki hafta bir cirit müsabakası izlerken bir kır bir at gördüm ve çok beğendim. Allah’ım bana böyle bir at nasip et diye dua ettim, akşamında sana bir at bulduk diye telefon aldım, atı görmeye gittim, gördüğüm at cirit müsabakasında görüp beğendiğim at idi. Asyalı
Asyalıyı aldıktan bir ay sonra 2018 Atlı okçuluk şampiyonası vardı. Kendi başıma parkur kurdum, Atlı Okçuluk bilgim çok yetersizdi, alan da cirit de oynandığı için yeterli antrenman yapamıyordum. İlk yarışmamda elendim.
Elendiğim yarışma dönüşü Asyalıya bir söz verdim. İnşallah seneye Türkiye şampiyonu olacağız ve sonrasında bir gün Türkiye’yi yurtdışında temsil edeceğiz.
Bir gün lisans işlemleri için spor müdürlüğünde iken, birisi taktığım zihgir sebebi ile sende mi atlı okçuluk yapıyorsun diye sordu, bu kişi Ayşe Melek Okuyucu imiş. Beni kulübüne davet etti, konum ve antrenman şartları bu kulüpte daha uygundu. Eski kulübümden helallik istedim, onlarda sağ olsun her zaman kapımız sana açık diyerek uğurladılar.
Yeni kulübümde Ayşe Melek Okuyucu, ben ve Zülküf Eren beraber antrenman yapmaya başladık. Güzel bir ekip olduk. Akşam antrenmanları yapardık ama akşam antrenmanları bana göre değildi, sabahın bereketine inanırım, ben güneş doğduğunda parkurda olmalıyım, atımı daha güneş doğmadan hazırlardım. Uyursan seherde, düşersin derde. Bu sözü kendime şiar edindim.
Elendiğim yarışmadan üç ay sonra Erzurum Türk Oyunları yarışmasında ilk birinciliğim geldi. Çok mutlu oldum, Asyalı ile bağım güçlendi, yalnız çok vakit geçirdim Asyalı ile bir at ile yalnız vakit geçirdiğinizde bağınız güçleniyor. Asyalı ben fiziken komut vermeden, beynimi okuyarak komutları alıyordu ve bu bana çok keyif veriyordu. Asyalıyı o kadar çok seviyordum ki 2019’a girerken yılbaşı gecesini gidip onunla geçirmek istemiştim.
2019 Mart, yerlerin çok çamurlu olduğu bir gün, Asyalıya biniyordum, adeta gidiyorduk. Huyu değilken birden şaha kalktı ve düştü, bende yanına düştüm, ayağa kalkıp şaşkın şaşkın etrafına baktı, sonra dizleri üzerine çöktü ve daha dokuz yaşında iken can verdi.
Çok üzüldüm atçılığa bir ay devam edemedim, hala da rüyalarıma girer, kuyruğundan bir bileklik yapmıştım hiç çıkarmıyorum…
Sonrasında bindiğim atlarda benim düşündüğümü yapması duygusunu yaşayamadım.
Arkadaşların ısrarları sonucu bir ay sonra tekrar antrenmanlara başladım. Atım yoktu, Zülküf abi ve Melek hocanın atlarına bindim.
2020 Şubat’ında Balıkesir’e tayinim çıktı, bir süre ara mı versem diye düşündüm ama yapamadım. Türkiye’de düzenlenen gp yarışmalarında dereceye girdim ve Türkiye’yi yurtdışında temsil etme hakkı kazandım.
Fransa’daki yarışmaya zorluklar sebebi ile gitmemeyi düşünüyordum ama sağ olsunlar yurtdışında yaşayan Atlı Okçu dostumuz Bünyamin Baysal’ın teşviki, Balıkesir Büyükşehir Belediyemizin uçak biletime sponsor olması ile gidebildim.
Fransa’ya varınca önce şehri gezdik, sonra yarışmanın yapılacağı alana geçtik. Yarışma başladığında yağmur yağmazken benim sıram geldiğinde yağmur başladı, bu duygularımın daha da kabarmasına sebep oldu, yağmur altında Türkiye’yi temsil ediyor olmak çok farklı hissettirdi.
Gece uyumadan önce yarışma parkurlarından olan av parkurunu yürüyerek gezdim ve parkuru ezberledim, normalde soğukkanlıyımdır ama av parkuruna çıkmadan önce çok heyecanlandım. Daha önce hiç engel atlamamış olmama, engeli atlamadan geçme seçeneği olmasına rağmen atlamayı tercih ettim. Bu parkurda 16 hedeften sadece ikisini vuramadım. Av parkurunu o kadar sevdim ki Balıkesir’e döner dönmez nerede bu parkuru kurabilirim diye düşündüm.
Bu yarışmada takım halinde ikinci, bende bireysel olarak genel klasman üçüncüsü oldum. Ödül törenine çıkmak, Türk bayrağını dalgalandırmak gurur vericiydi.
Biz o yarışmaya kendi imkânlarımızla gitmeye çalışmıştık bu çok zor bir süreçti, şimdi Federasyon yurtdışına yarışmacı göndermeye karar verdi, bunun atlı okçulukta bir devrim olacağını düşünüyorum. Her Türk atlı okçusu Türk Atlı okçuluğunu en iyi şekilde temsil etme, en iyi yerlere getirme misyonu taşımalı.
Ve 2022 Türkiye Şampiyonası finalleri, şimdiki atım Kaşgar ile katıldım. Kaşgar’ı da çok seviyorum, özellikle yelelerini ve kuyruğunu çok beğeniyorum. Kaşgar yarı insan, yarı at çok hisli bir hayvan. Yarışmada kendi ismi anons edilince parkura çıkacağını anlıyor.
Finallerde Türkiye şampiyonluğu nasip oldu, o an sanki bir maraton koşucusunun varış çizgisini geçmesi gibi birden bir rahatlık hissi geldi üstüme, o güne kadar yaşadığım her şey gözlerimin önünden geçti. Sanki bir sona ulaşmıştım ama bundan sonra ne olacağını bilmiyordum. Yarışma dönüşü eve döner dönmez de hasta oldum, sanki hastalık sen çalış, yarış, kazan biz seni bekliyoruz demişti...
İlk annem, babam ve eşim tebrik etti, verdiğim emeğin en büyük şahidi onlar. Çok fedakârlık yapıyoruz, devlet memuru maaşı ile bu sporu devam ettirmeye çalışmak çok zor olmasına rağmen devam ettirmeye çalışıyoruz, ailemize harcayacağımız zamandan feragat ediyoruz. Bende öncelikle ilk aileme teşekkür etmek istiyorum. Sonrasında bu sene ki şampiyonluğumda eski atım Asyalının, Zülküf abinin ve Erzurum’daki arkadaşlarının da çok büyük payı olduğunu söylemek istiyorum.
Ata binmek, kocaman bir varlığı yönetmek insanı kibre düşürebilecek bir spor, sürekli övgü alan kişi ben yaptım diye gaflete düşebiliyor. Allah bu gafletten korusun. Haksızlığa uğradığım zamanlar oldu, bu benim için daha çok çalışmam yönünde itici güç oldu, çok çalıştım, Atlı okçuluk sporunu yaparken diğer sporlar ile de desteklemek gerektiğini anladım. Sağlıklı olup sadece yaraşabilmek bile çok büyük nimet, daha ne desem ne kadar şükretsem az.
Bunu veren Allah’a şükürler olsun.
Benzer Yazılar

Menzil Okçusu Ferhat Erilli
2 yıl önce Benim sürekli tekrarladığım ve kendime düstur edindiğim bir sözüm var. “antrenman, antrenman, antrenman”.
Aysun Demirci
2 yıl önce İslami Dayanışma Oyunları Geleneksel Okçuluk Kadınlar Birincisi Aysun Demirci ile röportaj yaptık.