Güreşe başlangıcını, “Bir köy düğününde güreşmem sonucu sırtım ve dizlerim kan içinde kalmış, gömleğin kandan vücuduma yapışmıştı. Gömleği çıkarabilmek için beni hamama götürüp saatlerce üzerime su döktüler, işte her şey bundan sonra başladı” sözleri ile anlatıyor.
1,87 Boyunda, 100 kg ağırlığında. Yapılı, güçlü kuvvetli bir pehlivandı. Bir mülakatında günlük öğününden bahsederken bir oturuşta bir kuzuyu yediğinden, kahvaltısını on beş yumurta, bir kilo süt ve yarım kilo et ile yaptığından, akşam yemeğinde ise bol sebze meyve ve yoğurt yediğinden bahseder.
İlk yağlı güreşini askerlik dönüşü İbrahim Karabacak ile yaptı. Üç saat süren güreşte sporcular yenişemeyince berabere ilan edildi.
Kırkpınar’a ilk kez 1958 yılında katıldı. 1966 Yılına kadar hep iyi dereceler yapmasına rağmen başpehlivanlığı kazanamadı.
Nihayet 1966 yılında Mehmet Ali Yağcı karşısında hükmen galip gelerek başpehlivanlığı kazandı. Aynı yıl hatırlandığında hala güldüren ilginç bir olay da yaşandı. Baş güreşlerde Rakibi Nazmi Uzun’un kispeti üzerinden çıkıp Ordulu'nun ellerinde kalınca, çırılçıplak kalan Nazmi Uzun pes ederek güreşi yarıda bırakmıştı.
Bir sonraki yıl yine finale kalmış ancak finalde karşılaşacağı rakibi bir önceki karşılaşmada bileğini sakatlayıp final müsabakasına çıkamayınca Ordulu ikinci kez başpehlivan olmuştu.
Sakatlığı nedeniyle Ordulu ile güreşemeyen Kara Ali 1968 yılında yine finale kalmış ve Ordulu'nun rakibi olmuştu. İki sporcunun aylardır birbirine bilendiği biliniyordu.
Sabah saatlerinde başlayan güreşin 50. Dakikasında Ordulu Kara Ali’yi açık düşürmüş ve galip gelmişti, Kara Ali taraftarlarının itirazları üzerine Ordulu “Bırakın tekrar tutacağım!” diye bağırmış ve güreşi tekrar başlatmıştı. Ordulu'nun kazık oyunu sonucu altta kalmış ve kolunun sakatlandığını söylemiş, hakem heyetinin ya pes et ya güreşe devam et uyarısına rağmen Ordulu rakibini bırakmış ve tedavisi için izin vermişti. Tedavisi biten Kara Ali, Ordulu'nun bu civanmertliği karşısında güreşe devam etmemiş ve pes ettiğini açıklamış ve Ordulu üçüncü kez başpehlivan unvanını alarak altın kemeri kazanmıştır.
1969 Yılında ise üzücü bir olay yaşanmış, favori görünen Ordulu Mustafa güreşlerin yapılacağı günün bir gün öncesinde annesini kaybetmiş, buna rağmen güreşmiş ancak 4 saat 33 dakika süren güreş sonunda pes ederek güreşi bırakmış ve annesinin cenazesine katılmak üzere Fatsa’ya doğru yola çıkmıştır.
Güreş sonrası ise duygulandıran şu açıklamayı yapmıştır: “Güreşte elimden geldiğince soğukkanlı olmaya çalıştım fakat bana bir tutukluk geldi, ne yaptımsa bundan kurtulamadım. Ana acısı bu, kolay mı”?
Bu olaydan sonra Kırkpınar güreşlerine katılmadı. Özel hayatında da problemler yaşadı. 1971 yılında bir güreş müsabakası için gittiği Tarsus’ta bir kavgaya karıştı ve vurularak böbreğinin birini kaybetti.
Bu olaya rağmen altı ay gibi kısa bir süre içinde toparlanarak TSYD tarafından organize edilen yağlı güreşlerde başpehlivan oldu. Çok popülerdi yurtdışında dahi bilinirliği vardı, televizyonlardan ve gazetelerden birçok program ve röportaj teklifi alıyordu.

Popülerliğine rağmen geçim sıkıntısı yaşıyor, maddi sıkıntılarına çare olmayacağını bildiği halde Milli Takım’a katılmak ve minder güreşleri yapmak istiyordu.
Bu arzusunu bir röportajda şu sözlerle dile getirdi: “Allah nasip ederse en büyük emelim, minderde bir defaya mahsus olmak üzere Ağır Sıklet Dünya Şampiyonluğunu kazanıp şeref direğine Ay-Yıldızlı Bayrağı çektirmektir.”
Yine maddi sıkıntıları olmasına rağmen bir Amerikan televizyonun üç aylık bir turne için 15.000 dolar teklif ettiği bir anlaşmayı Amerikalı bir güreşçiye hile ile yenilmesini istemeleri sebebi ile kabul etmemiştir.
Bu olayı şu sözlerle anlatır: “İleri sürdükleri şartı kabul etmeme milli gururum maniydi, onlara cevabım şu oldu. Pehlivanlarınız beni kendi güçleriyle yenebilirlerse yenebilirler, aksi halde arzu üzerine yenilmem’’
Ordulu Mustafa Milli hayallerini gerçekleştiremedi, 1980 yılında Jübilesini yaptı ve Ümraniye güreş kulübünün başına getirildi. 1982 Yılında böbreklerindeki rahatsızlık iyi arttı, tedavisi için ihtiyaç olan para Edirne Belediyesi’nin yardım kampanyası ile toplandı, ancak hayatını kaybetti, toplanan para ise miras olarak ailesine verildi.
Vefatından sonra da er meydanından uzak kalmamak için Sakarya Akbalık güreşlerinin yapıldığı çayıra gömülmeyi vasiyet etmişti. Bu vasiyeti gerçekleştirildi ve 3 Aralık 1982 günü Akbalık güreş çayırına defnedildi.
Son günleri hastalığının verdiği ıstırap ile geçmesine rağmen hastanede kendisini ziyarete gelenlere şöyle söylemişti:
"Benim gibi ünlü bir pehlivan böyle inleye inleye ölürse, genç kuşak güreşi nasıl sever nasıl yapar.”