Ata Sporları Federasyonu
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • Youtube
  • Linkedin
  • İletişim

Atlı Okçuluk başhakemi Koray Demirkan’ı tanıyalım

Paylaş:
2.12.1971 Malatya doğumluyum. Memleketim Şebinkarahisar.

Çocukluğum at hayaliyle ve ilgisiyle geçti diyebilirim. Sanırım bu tutku doğduğumdan beri vardı. “At geliyor “  denmeden yemek yemezmişim.

Nerede at varsa giderdim. Şebinkarahisar’da o zamanlar hanlar vardı ve genelde hancı aynı zamanda nalbantlıkta yapardı. Çocukken hep hanlara gider, uslu bir at gelirse binmeye çalışırdım.  

Büyüdük maaşlı bir işe girip apartman dairesinde yaşamaya başladık. Yine de cenabı hak hayatımın bir yerinde at olmasını kısmet etti çok şükür.


İşim gereği seyahatim çok olur. Sivas’a gittiğim bir gün yolda bir Arap atı rast geldi. Binicisiyle tanışınca Sivas Cirit kulübüyle ve oradaki diğer dostlarla da tanışmış olduk. Bu tanışma atlı okçuluğa ilk adımı atmama da vesile oldu.  Kasım 2009 da Cumhuriyet tarihindeki ilk atlı okçuluk kulübünün kurucu üyelerinden biri olma ve kulüp başkanı Sami Genel ’den sonra kuruluş evrakına ikinci imzayı atmak kısmet oldu. O zamanlar Türkiye’de benim hatırlayabildiğim kadarıyla at üstünde ok atan dört kişiydik. 

Havran ve arkasından Biga organizasyonlarında uluslararası yarışmalara katılma ve dereceler yaşama imkânı buldum.

Havrandaki yarışmada minyatürler ve çeşitli kaynaklarda bilgisi bulunan yatarak kabak atışını cumhuriyet tarihinde ilk icra eden sipahi olduğumu bu vesile ile vurgulamak isterim.

Daha sonraları bu işin adalet ve gelişim kısmı için hakemlik kurumunun gelişmesi gerekliliği ortaya çıktı. Başka atlı sporlarda maalesef bu alanda çok sorunlar yaşandığına şahit oluyorduk. Bu alanda özverili bir tutum gerekliliği doğdu, bizde attan inip masaya geçtik. Bir yılın sonunda bu işi oturtur tekrar ata bineriz sandık ama hala hakemlik devam ediyor. Ata yine biniyorum ama hamle alanında, yarışmalarda değil.

Burada da çok güzel dostluklar ve anılar kazanma imkânı oldu. Elimizden geldiğince Türk atlı okçuluğunun gelişimine, yönetmeliğine ve literatürüne katkılar sağlamaya çalıştık. Hakemlik ve antrenörlük kurslarında naçizane bilgi ve tecrübelerimizi paylaşmaya çalıştık. 

Hala da değerli hakem arkadaşlarımla bu görevleri yerine getirmeye çalışıyoruz.  Belki kısmet olur tekrar at üstünde yarışmalara dâhil oluruz. 

Atlı okçuluk, bende spor ile birlikte bir kültürü yaşatabilmeyi ifade ediyor. Kültür açısından değerlendirdiğimizde manevi yönünün çok daha ön planda olduğunu bildirmek isterim. 

Aslında en büyük hayalim evrensel boyutta spor camiasında  ‘’Atlı okçu gibi bir sporcu ‘’ tanımının yerleşmesi. Her alanda örnek bir camia olabilmemiz.  

Aile olabilme kavramımızın, değerlerimizi koruma ve yaşatabilme açısından başarılı gittiğini söyleyebilirim. 

Hakemlik kısmını tercih sebebim, atlı okçuluk kültürünün her alanda gelişmesiydi. Sportif, kültürel, maneviyat açıdan gelişimleri sağlamak, elimizden ne gelirse katkıda bulunabilmekti. Tarihte bu konudaki başarımızı günümüze taşıyabilmek ve ülke olarak dünyadaki çıtayı bizlerin belirlemesini sağlamak.

Bu yolda da gerek federasyon, gerek sporcularımız, gerekse bizler gibi tüm gönül verenler ile başarılı ve sistemsel olarak ilerlediğimizi söyleyebiliriz.  

Türk kültürümüze yakışan ‘’Son sürat giden at’’ değerimizden taviz vermemeliyiz. Zor olanı başardığımız sürece dünya bize öykünecektir.

Hakemlik gönüllülük işi, bu zamana kadar değerli hocalarımızın birçoğunun bırakın maddi kazanç sağlamayı, çoğu zaman ceplerinden para harcadığı olmuştur.

Adil olmak adına çok çabalar sarf edip, istişarelerde bulunarak oy birliği veya çokluğuyla kararlar verdiğimizi belirtmek isterim. Aksi hem sporun gelişimine, hem de bu işin maneviyatına çok zarar verir. İnanın kazanan için de adil kazanılmamış bir kupanın hiç bir anlamı olmaz.


Hakemlik yaptığım sürece (Biga Atlı Okçuluk yarışmalarının son dönemlerinden beri) inanın kimler birinci olmuş, kimler dereceye girmiş hiç hatırlamam ve yarışma içerisinde bile sıralamayı takip etmem. O sırada tüm hakemler olarak hamle alanına konsantre olup herkesin emeğinin karşılığını adil olarak almasına gayret ederiz.  

Derecelerden ve alınan kupalardan ziyade, sporcuların duruşlarıyla, üsluplarıyla, maneviyatlarıyla hatta kıyafet ve donanımlarıyla, tarihe gösterdikleri saygılarıyla kalıcılıklarının ve değerlerinin oluştuğunu düşünüyorum. 

Atlı okçuluk veya okçuluk ‘’SIR’’ üzerine kurulmuştur. Sır aslında 1400 yıllık biline gelmiş bir sırdır.  Enfal suresi 17. Ayet.  İş sırrı bilmekte değil sırra ermektedir. Rabbim hepimizi bu sırra erenlerden eylesin.

Güzel dostluklar çok olunca hatıralar da çok tabi ki. Yarışma hırsından uzak, maneviyatı doğal seyretmiş bir hatıram; yarışma sırasında gruplar için sporcu isimlerini ve atları yazarken, sporcular genelde avantaj yönünde ilk veya sonra ata binme konusunda önceliğin kendilerine verilmesini isterler. Berkin Aras’ın ilk başladığı yıllarda (sanırım Gebze’de) önceliği arkadaşına tanıması çok memnun etmiş, bu işin özünü maneviyatını o küçük yaşta yaşayıp, yaşatması hoş bir örnek olmuştu.

Hakemliğin en keyifli yanı dostlar ile birlikte olmak, atlı okçuluğun gelişmesine ve yaşamasına katkı sağlamak. Bunu yaparken de sporun geliştiğine şahit olabilmek mutluluk verici. Özellikle minik sporcu sayısının ve başarılarının artmasını, hatta bazılarının anne ve babalarıyla birlikte yarıştıklarını görmek her şeye bedel. Alt yapı sağlam geliyor, gelecek açısından da büyük umut veriyor.

Dostluk bu işin olmazsa olmazı. Dostluğuyla, sporculuğuyla atlı okçuluğa çok yönlü katkılarıyla tanıdığımız Ercan Akgül ‘e bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyor, maneviyatımızı, değerlerimizi koruyan, Türk atlı okçuluğuna emek veren herkese sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum.
 
Röportaj: Ercan Sipahi Akgül